KASIR, YALI, KÖŞK VE KONAKLAR
İSTANBUL EVLERİ
İstanbul'da, hanedana mensup kişilere, devlet büyüklerine ve varlıklı kesime ait büyük saraylar, köşkler, yalılar, kasırlar ve konaklara ilave olarak, halka ait evler de kent dokusunun ve görünümünün önemli öğelerinden olmuştur. Bu evler, bir yandan Anadolu'daki ev mimarisine, diğer taraftan da büyük yapılara benzeyen yanlarına rağmen, İstanbul'a özgü orijinal bir mimari tarzına sahiptirler.
Tipik bir İstanbul sokağı yanyana sıralı evlerin bulunduğu, kıvrımlı, eğri büğrü bir sokaktır. Burada yer alan evler genellikle bir veya iki katlıdır; etraflarını kuşatan yahut arka kısımlarında küçük bir bahçeye sahiptirler. 1660 yılındaki büyük yangından sonra hükümetin yasaklamasına rağmen İstanbul'da evler Cumhuriyete kadar genellikle ahşaptan yapılmaya devam etmiştir.
İstanbul'da en yaygın olan ev tipini şöyle tasvir edebiliriz: Biraz yüksekte bir bodrum üzerine iki katlıdır. Bodrumun yüksek yapılması nedeniyle giriş kapısına, birkaç basamakla ulaşılır. Zemin kat sokağa kapalıdır, bu nedenle az sayıda küçük pencereleri vardır. Bu pencerelerin dışında parmaklık veya ahşap kafesler bulunur. Zemin kat yaşama alanı değil, servis alanı olarak kullanılır. Üst kat, bir çıkma ile alt katın üzerinden sokağa doğru taşar ki bu "cumba" olarak isimlendirilir. Üst katın cumbası ve pencereleri sokağı daha iyi görebilecek şekilde tasarlanmıştır. Üst kat yaşama alanıdır. Özellikle üst katta bulunan ve yabancılar tarafından "Türk Odası" olarak anılan büyük oda gündelik yaşamın büyük kısmının içinde yaşandığı bir mekandır. İçi, oturmak için sedirlerle kaplı bu odanın. en az iki duvarında çok sayıda pencere olur. Bu oda oturma, misafir ağırlama ve uyumanın dışında, yemek için de kullanılır. Yemek, odanın ortasında çok alçak bir sehpa üzerinde, yerde yenir. Bu odaların içerisinde bazan bir ocak ve "gusülhane" adı verilen yıkanma yeri de olabilmektedir.
İçleri ve dış yüzeyleri ahşap süslemelerle bezenmiş bu evlerin çatılarında da ahşap saçaklar vardır.1950'li yıllardan itibaren hızlanan göç nedeniyle bu evlerin bir çoğu yerlerine daha çok katlı apartmanlar yapılması maksadıyla yok edilmiştir. Fakat günümüzde hala Süleymaniye, Üsküdar, Boğaziçi, Kadırga ve Kocamustafapaşa semtlerinde bu tür eski İstanbul evleri bulunmaktadır.
AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA YALISI
Boğaziçi'nin Anadolu yakasında, Kanlıca ile Anadolu Hisan'nın arasında yer alır. 1699 ynlında inşa edilen ve "Meşruta Yalı" olarak da anılan yapı, aynı zamanda Boğaziçi'ndeki günümüze ulaşan en eski Osmanlı sivil mimari örneğidir.
Yalıdan günümüze sadece selamlık kısmının divanhanesi ulaşmış, diğer kısımları ortadan kalkmıştır. (T) şeklinde olan ve üç yöne doğru çıkma yapan bu bina ahşaptır. Aşı boyalı dış cephesi ve alçak pencereleri ayırdedici özellikleridir.
İç mekanlar ise renkli resim ve desenlerle süslenmiş ahşap panellerle ve altın varakla kaplanmıştı. Tavanlarda da renkli bezemeler sözkonusuydu.
AYNALIKAVAK KASRI
Kasımpaşa Hasköy'de yer alır. Haliç sahilindeki en büyük sahilsaray olan Tersane Sarayı'nın günümüze kadar ulaşan yegane kısmıdır.
Bir zamanlar Haliç kıyılarından bugünkü Okmeydanı'na doğru uzayan Kasımpaşa sırtları, Osmanlı padişahlarının çok sevdiği bir korulukla kaplıydı. Ama buradaki saraya ait ilk yapıların tam olarak ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Evliya Çelebi'ye göre buraya ilk kasır Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmıştır. Sultan I. Ahmed, Sultan III. Ahmed ve Sultan III. Selim'in bu sarayda sık vakit geçirdikleri bilinmektedir.
Önceleri deniz kenarında olan Aynalıkavak Kasrı, yakınında bulunan tersaneye yapılan ilaveler sırasında denizden koparak içeride kalmıştır. Günümüzdeki haliyle kasrın ön cephesi kara tarafındadır ve iki katlıdır. Diğer cephesi ise Haliç yönündedir ve üç katlıdır.
Üzeri kubbeyle örtülü kasrın Divanhane kısmının pencerelerini süsleyen hatlar, tavanı tekne biçiminde yükseltilmiş ve içi aynalar ve diğer dekoratif öğelerle süslenmiş arz odası özellikle dikkat çekicidir.
Aynalıkavak Kasrı'nın alt katında ise eski Türk Müziği aletlerinin sergilendigi ve bazan sanat musikisi konserlerinin düzenlendiği bir araştırma merkezi ve müze yer almaktadır.
HİDİV KASRI
Çubuklu sırtlarında, geniş bir koruluk içerisinde yer almaktadır. Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa tarafından 1907 yılında İtalyan Mimar Delto Seminati'ye yaptırılmıştır.
Türk mimarisinin dışında tam bir batılı tarza sahip olan yapı, yaklaşık 1000 m2 lik bir alan üzerinde inşa edilmiştir. Ana girişin ortasında mermerden anıtsal bir çeşme vardır. Bunun tavanı çatıya varıncaya kadar yükselir ve tavanı vitrayla kaplıdır. Ayrıca binanın çeşitli yerlerinde de son derece zarif çeşme ve havuzlar vardır. Binanın planı, salonlar arasındaki bağlantılar aracılığıyla havuzun etrafında bir daire çizmektedir. Bu daire sadece giriş holü tarafından kesilmektedir. Binanın üst katında ise odalar bulunmaktadır.
Özellikle giriş katındaki şömineli salonun üstündeki daire biçimindeki parçada yer alan iki büyük yatak odası eşsiz güzellikteki lambrileri, kendi iç tuvalet ve banyoları ile dikkat çekmektedir. Binanın bir diğer özelliği ise Boğaziçi'nin yarısının seyredilebildiği kulesidir. Hem asansör, hem de merdivenle çıkılabilen bu kulenin balkonlu bir orta katı ve üstü açık bir terası mevcuttur. Kule, yapıya ayrı bir özellik ve güzellik katmaktadır.
Kasır, Hidiv'in 1930'lu yıllarda İstanbul'u terketmesinden sonra İstanbul Belediyesi'nce satın alınmış, fakat 1937-1982 yıllan arasında pek kullanılmamıştır.. Sadece zaman zaman film çekimi için kiraya verilmiş, fakat bu esnada çok hor davranılmış ve hatta yeterli ışık gelsin diye tavandaki çok degerli vitraylar dahi kırılmıştır. 1982 yılında Tür kiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından restorasyon başlatılmış; İki yıl süren çalışmalardan sonra 1984 yılında otel, restoran ve cafe olarak hizmete girmiştir.
HUBER KÖŞKÜ
Boğaziçi'nin Rumeli yakasında, Tarabya Koyu'nun güneyİnde, kıyıda bulunmaktadır. Köşk bir silah tüccan ve Krupp firmasının temsilcisi olan Auguste Huber'e aitti. Mimarı ve yapım yılı tam olarak bilinmemektedir. Fakat muhtemelen ünlü İtalyan mimar D'Aronco tarafından yapılmış, yine bu mimar tarafından farklı zamanlarda yapılan ilavelerle genişletilmiştir.
Huber ailesi işgal öncesinde İstanbul'u terketmiş, bundan sonra köşk çeşitli kişilerin mülkiyetine geçmiştir. En son, köşk 1985'te kamulaştınlmış ve Cumhurbaşkanlığı Rezidansı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Köşk ana bina dışında ahır, arabalık, hizmetliler konutu, iki küçük şale ve bir seradan oluşur. 64 dönümlük bir koruluğu vardır. Gerek mimarisi ve gerek bahçe düzenlenmesi ile köşk muhteşem bir görünüme sahiptir.
IHLAMUR KASRI
Beşiktaş'ta adıyla anılan semtte yer alır. Sultan Abdülmecid tarafından av ve dinlenme köşkü olarak Nigoğos Balyan'a yaptırılan yapı 1849 -1855 yılları arasında inşa edilmiştir. Dönemin abartılı ve arma mimari anlayışını yansıtan yapıda kesme taş kullanılmış ve dikdörtgen olarak tasarlanmıştır. Özellikle dış cephe bezemelerİ ilgi çekicidir.
Cumhuriyet döneminde boş ve bakımsız kalan Ihlamur Kasrı, 1952'de Tanzimat Müzesi olarak faaliyet göstermiştir. Sonraki dönemde benzer köşklerle beraber Belediye'den ayrılarak müze olmaktan çıkarıldı. 1980'li yıllarda Ihlamur Kasrı tamamen restore edildi ve 1987'de içerisinde bulunduğu bahçesiyle birlikte tekrar ziyarete açıldı.
KÜÇÜKSU KASRI
Boğaz kıyısında, Göksu'dadır. Günümüze ulaşan kasır, burada daha önce var olan ve yıkılan eskisinin yerine Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmıştır. İnşası 1856 yılında tamamlanan kasrın mimarı Nigoğos Balyandır.
Yüksek bir subasman üzerine iki katlı olan yapı barok stildedir. Mermer kaplama olan dış yüzeyi daha sonra rokoko bezemelerle süslenmiştir. İç dekorasyonu da çok özenlidir. Binanın içindeki Barok merdiven, mermer fıskiyeli süs havuzu ve çeşme göz alıcıdır. Küçüksu Kasrı günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
MASLAK KASIRLARI
Büyükdere Caddesi üzerinde, İstinye ve Tarabya kavşaklan aıasındaki alanda yer alırlar. Bu yapılar topluluğu Kasr-ı Hümayun, Mabeyn-i Hümayun, Çadır Köşkü, Paşalar Dairesi ve limonluktan oluşur. Kasırların ne zaman ve kim tarafından yaptınldığı tam olarak bilinmemekle birlikte Sultan Abdülaziz döneminde (1861-1876) olduğu tahmin edilmektedir.
Kasr-ı Hümayun: İki katlı olan binanın ayrıca bodrum ve çatı katları vardır. Girişin iki yanında sütunlar ve bunlann üzerinde de bir balkon yer alır. Tüm odalann tavanları ve salonun duvarları renkli kalemişi resimlerle süslenmiştir. Bu kasırda Sultan Abdülhamid'in çalışma ve yatak odaları bulunmaktadır. Günümüzde bir müze-saray olarak hizmet vermektedir.
Mabeyn-i Hümayun: Küçük, tek katlı, kagir bir yapıdır. Binanın arka cephesinde çok değerli bitkilerin bulunduğu bir sera yer almaktadır. Ayrıca bina içinde Sultan II. Abdülhamid tarafından yapılmış ahşap eşyalar bulunmaktadır.
Çadır Köşkü: Iki katlı ve sekizgen bir plana sahip olan köşkün ahşap işçiliği çok göz alıcıdır.
Paşalar Dairesi: Tek katlı kagir bir yapıdır. Binanın içinde bir hamam bulunmaktadır.
SAİD HALİM PAŞA YALISI
Boğaziçi'nde, Yeniköy sahilindedir. Yapım tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, binanın 19. yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olması muhtemeldir. Mimarı Petraki Adamanti'dir.
Yalı bir bodrum üzerine iki katlıdır. Kuzeyi haremlik, güneyi ise selamlık olarak düzenlenmiştir. Selamlık kısmının bahçesine açılan kapının önündeki iki aslan heykelinden ötürü "Aslanlı Yalı" olarak da anılmıştır. Yalının iç duvarlarındaki ve tavanlanndaki bezeme ile Osmanlı ve Mısır tarzı mobilyaları yalının iç dekorasyonunu mükemmelleştirmektedir.
1980-1984 yılları arasında Turizm Bankası tarafından restore edilen yalının bir dönem bahçesi bir gece kulübüne kiraya verilmiştir. Başbakanlık yazlık konutu olarak da kullanılan yalı, 1995 yılı sonunda kısmen yanmıştır. Restorasyon çalışmaları halen devam etmektedir.
SEPETÇİLER KASRI
Eminönü'nde, Sarayburnu'nda yer alır. Yapıldığı dönemde Topkapı Sarayı sınırları içinde kalan yapı, 1643'de Sultan İbrahim tarafından inşa ettirilmiş, Sultan I. Mahmud döneminde de (1739) yenilenmiştir.
Bu kasır aynı zamanda padişahlara ait kayıkların bağlandığı bir yerdi ve padişahlar donanmanın sefere çıkışını ve dönüşünü buradan i zlerlerdi.
Cumhuriyet döneminde askeri ecza deposu olarak kullanılan kasır restorasyondan önce tümüyle kendi haline terk edilmişti. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan 1980 yılındaki restorasyonlardan sonra Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nün Uluslararası Basın Merkezi olarak kullanılmaktadır.
TOPHANE KASRI
Tophane'de, Necatibey Caddesi üzerinde ve Nusretiye Camii'nin yanındadır. Eski Tophane Meydanı'nın en önemli öğelerinden biridir.
Sultan Abdülmecid tarafından İngiliz mimar William James Smith'e inşa ettirilen binanın yapımı 1852 yılında tamamlanmıştır. Kasır, padişahların Tophane'deki askeri tesisleri ziyaretleri veya şehri deniz yoluyla ziyarete gelen yabancı devlet adamlarının karşılanması esnasında kullanılan bir mekan olarak işlev görmüştür. Bunlann dışında bazı önemli tarihi olaylar da bu kasırda gerçekleşmiştir. Rus Çarının kardeşi Grandük Konstantin, Sultan Abdülmecid tarafından burada kabul edilmiş, Osmanlı-Yunan savaşına son veren 1897 uluslararası konferansı ve Lozan Antlaşması sonrası Uluslararası Boğazlar Komisyonu Tophane Kasrı'nda toplanmıştır.
Kasır denize paralel, dikdörtgen planlı ve iki katlı bir yapıdır. Dış yiızeyindeki süslemeler, ikinci katındaki konsollara oturtulan barok üsluptaki çıkma, kalem işi tavan süslemeleri ve mermer şömineleri kasrrın en dikkat çekici özellikleri arasındadır.
SUPHİ PAŞA KONAĞI
Fatih İlçesi'nde, Horhor Caddesi üzerindedir. Abdullatif Suphi Paşa tarafından 1865 yılında yaptırılan konak, Osmanlı'dan günümüze kadar kalan az sayıdaki kagir sivil mimari eserlerden biridir. Üç katlı konağın tasarımında sofalı ve eyvanlı geleneksel tarz uygulanmıştır. Bunun yanında süslemelerinde Batı kökenli barok ve ampir öğelere yer verilmiştir.
1960'lı yılların ortalarında İstanbul Üniversitesi'ne geçen konak, günümüzde Tıp Tarihi Enstitüsü tarafından kullanılmaktadır.
YILANLI YALI
Bebek'te Rumelihisarı Caddesi üzerindedir. 18. yüzyıl sonlarında inşa edilen yalının ilk sahibi Reisülküttab Mustafa Efendi'dir. Haremlik ve selamlık olmak üzere iki kısımdan oluşan yapının sadece selamlık kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Bu kısımda yapılan restorasyon çalışmaları esnasında, yapının özgün dış mimarisi korunmuş, ama iç mekan düzenlemesi orijinalliğini kaybetmiştir.
İSTANBUL SURLARI
Günümüzde Suriçi olarak isimlendirilen ve tarihi İstanbul yarımadasını teşkil eden kısımn etrafı önceden tamamen surlarla çevrelenmekteydi. Ama tarih boyunca İstanbul'un etrafına yapılan çeşitli surlann büyük kısmı günümüze ulaşamamıştır. Bugün mevcut olan surlar, Bizans İmparatoru II. Teodosios tarafından yaptınlan ve ilk kısmı 413 yılında tamamlanan surlardır. Bunlar, Kara Surları, Haliç Surları ve Marmara Surları şeklinde üç ayrı bölümden oluşmaktadır.
Kara Surlan Ayvansaray'da Haliç kıyısında başlayıp, Yedikule'de Marmara Denizi'ne kadar uzamaktadır. Yaklaşık 6.5 km. uzunluğundadır. İstanbul'un fethi sırasında çok tahrip olan bu surlar, fetihten hemen sonra onarılmıştır. Günümüze en sağlam ulaşanlar da bu surlardır. Bu surlar, diğerlerinden farklı olarak üç engelli biçimde inşa edilmiştir. Ön kısmında bir sur, arkasında hendek ve onun arkasında ise asıl ve daha yüksek surlar vardır.
Kara Surlarının bazı kapıları, 1956'dan sonra farklı zamanlarda restore edilmiştir (Edirnekapı, Topkapı, Belgrad Kapısı, Silivri Kapısı ve Mevlevihane Kapısı).Haliç Surları, Ayvansaray'dan başlayıp bütün Haliç boyunca, Sarayburnu'na kadar uzamaktaydı. Yaklaşık uzunluğu 5.5 kilometreydi. Tek bir duvardan oluşan bu surlar, günümüze kadar pek ulaşamamış, geriye çok az iz kalmıştır.
Marmara Surları ise Sarayburnu ile Yedikule arasındaki sahil şeridi boyunca uzanmaktadır. Böylece denizden gelecek saldırılara karşı kent korunuyordu. Uzunluğu 8.5 km olan bu surlar, demiryolu ve karayolu yapımları esnasında büyük ölçüde zarar görmüştür. Ama herşeye rağmen günümüze ulaşabilen kısımları vardır.